IMF Ve Türkiye Arasındaki İlişki

IMF Ve Türkiye Arasında Nasıl Bir İlişki Vardır?

Kısa adıyla IMF (İnternational Money Found-Uluslararası Para Fonu), 1944 yılında Amerika Birleşik Devletleri’nin New Hampshire eyaletindeki Bretton Woods’da kurulmuştur. Fiili olarak çalışmalarına ise 1947 yılında başlamıştır. Fransa, IMF’den borç alan ilk ülkedir. Küresel para işbirliğini, finansal istikrarı sağlamak, uluslararası ticareti kolaylartırmak, ekonomik büyümenin devamını ve yüksek istihdamı destekleyip dünya üzerinde yoksulluğu azaltmak için 189 ülkenin küresel işbirliğiyle oluşmuş bir organizasyondur. Birinci ve İkinci Dünya Savaşları sonrası dünyayı etkileyen ekonomik buhranlar IMF’nin kuruluşuna temel oluşturmuştur. Birleşmiş Milletlere bağlı bir kuruluş olmasına rağmen, kendi iç tüzüğü, mali kaynakları ve yönetim yapısı vardır.

1947 yılında 29 üye ülke tarafından kurulan IMF’nin üye sayısı, 1950’lerin sonu ve 1960’larda bağımsızlığını ilan eden Afrika ülkelerinin üyelik başvuruları sonucu artmıştır. 1989’da Berlin Duvarı’nın yıkılması ve 1991’de Sovyetler Birliği’nin dağılması sonucu IMF’yi evrensel bir kuruluş haline getirmiştir. Kuruluşun Washington’da bulunan merkezinde üye ülkeleri veya ülke gruplarını temsil eden yirmi dört direktör bulunmaktadır. Yarısı ekonomistlerden oluşan 2500 personeli vardır. Bunların çoğunluğu genel merkezde çalışırken, geri kalan kısım üye devletlerde bulunan dış ofislerde veya daimi temsilci olarak görev yapmaktadır. IMF, küresel ekonomiyi ve üye ülkelerin ekonomilerini izleyerek ödemelerinde sorunlar yaşayan ülkelere borç vermekte ve üyelere yardım sunmaktadır. Peki ya IMF Ve Türkiye Arasında Nasıl Bir İlişki Vardır?

IMF’nin Kaynakları Nelerdir?

IMF’nin kaynakları üye ülkelerin üye olurken ödedikleri sermaye taahhütleri yani kotalardan olumaktadır. Kotalar üye ülkelerin ekonomik büyüklüğünü yansıtır ve her bir üyenin sahip olduğu eşit birim oy sayısı ile birlikte  gücünü belirlemektedir. Ayrıca IMF’nin elindeki altın rezerviyle dünyanın en büyük üçüncü altın rezervine sahip olduğu bilinmektedir.

IMF’nin Borç Verme Süreci

Üye ülkeden gelen talep sonrası IMF borcu bir düzenleme anlaşması çerçevesinde vermektedir. Bu düzenleme çerçevesinde, IMF ile ülke taraflarınca bir program oluşturulur. Bu program içinde ödemeler dengesindeki problemlerin çözülmesi için oluşturulan bir takım tedbirler ve politikalar yer alabilir. Sonrasında oluşturulan ‘’Niyet Mektubu’’ IMF’nin Yönetim Kurulu’na sunulur. Kuruldan olumlu sonuç çıkması halinde borç aşamalı taksitler halinde ödenmeye başlanır. Kimi ülkeler borç tutarını tek parça halinde alabilmektedirler.

Türkiye Cumhuriyeti’nin IMF ile Tarihi

Türkiye, IMF’ye kurulduğu yıl üye olmuştur. IMF Türkiye Ofisi ise 2000 yılında Ankara’da faaliyete geçmiştir. 1950’lerin sonunda ortaya çıkan kriz sonrası IMF ile ilk stand-by anlaşması imzalanmıştır. Cumhurbaşkanı Cemal Gürsel başlatılan süreci hükumet değişimi nedeniyle İsmet İnönü devam ettirmiştir. 1962’de yapılan ikinci anlaşma ile yaklaşık 40 milyon dolar borç alınmıştır. Sırasıyla 1963, 1964, 1965, 1966, 1967, 1968, 1969 ve 1970 yıllarında her sene IMF ile yapılan anlaşmalar yenilenmiştir.

1970’li yıllarda görevdeki hükumetler IMF’ye uzak durma politikasını izlemiştir. 1978 yılında tekrar IMF ile anlaşma yapılmıştır. 1980 yılına gelince Süleyman Demirel hükumeti ile IMF ile yapılan en büyük anlaşma imzalanmıştır. 1983 ve 1984 yıllarında tekrar Stand-by düzenlemeleri yapılmıştır. 1978 ve 1983 tarihlerinde yapılan Stand-by düzenlemeleri performans kriterlerinin tutmaması nedeniyle iptal edilmiş ve 1979 ile 1984 yıllarında yeni düzenlemeler yapılmıştır.

2000’li Yıllar Kriz Dönemi

On yıl boyunca IMF ile herhangi bir anlaşma yapmayan Türkiye, 1994 yılına gelindiğinde yaşanan büyük ekonomik krizin de etkileriyle IMF ile tekrar Stand-by anlaşması yapmak için görüşmelere başlar. Bu anlaşma akabinde 5 Nisan kararları alınmıştır. Kararlar kapsamında enflasyonun düşürülmesi, ihracatın arttırılması gibi hedefler oluşturulmuştur. Tansu Çiller hükumetinin görevde olduğu bu yıllarda kamu harcamalarındaki dengesizlikler bütçede sıkıntıya neden olur. 5 Nisan kararları sonrası Türk Lirası yüzde 39 gibi bir oranla devalüasyona uğramıştır. 90’lı yıllarda kronik hale gelen enflasyon ve kamu iç borçlanması sorunu Türkiye ekonomisini çıkmaza sokmuştur. Türkiye, 1999 yılında IMF ile tekrar masaya oturacaktır. Bu anlaşma ile enflasyonun düşürülmesi, kalkınma düzeyinin arttırılması ve kamu maliye sisteminin iyileştirilmesi amaçlanmıştır. Ancak sürekli yüksek seyreden enflasyon verileri beklentileri boşa çıkarmıştır. 2000 yılına girerken artan dış borçlar ve ithalat giderleri beraberinde yeni bir ekonomik krizi de getirmiştir. Kasım ayında meydana gelen kriz sonrası IMF 7,5 milyar dolar Ek Rezerv Kolaylığı sağlamıştır.

2001 yılından sonra Türkiye için IMF’li dönem tekrar başlar. 2000 Kasım’ı ve 2001 Şubat’ında ortaya çıkan krizin ardından 2002’de IMF ile tekrar anlaşma yapılır. 2005’te de devam eden anlaşma süreci ile üç yıllık bir Stand-by anlaşmasına imza atılır. Üç yılın bitmesinin ardından 2008 yılında Türkiye, IMF ile yeni bir anlaşmaya gitmemiştir. Türkiye son olarak 14 Mayıs 2013 tarihinde IMF’ye olan borcun son taksitini ödemiştir.

Türkiye, 52 yıl süren anlaşmalar dönemi boyunca IMF’den 50 milyar dolara yakın kredi kullanmış, 19 Stand-by anlaşması yapmıştır. Kurulduğu günden bu yana Türkiye, Filipinler ve Uruguay ile birlikte Stand-by düzenlemesine en çok imza atan ülkelerin başında gelir. Stand-by düzenlemelerinin yanı sıra IMF, Türkiye’ye Uzatılmış Fon Kolaylığı ve Ek Rezerv Kolaylığı imkanlarını da sunmuştur.

Scroll to Top