Milli Hasıla diğer bir adı ile Milli Gelir, belirli bir dönemde- genelde bir yıl gibi bir sürede- toplumda yer alan bireylerin yaratmış olduğu mal ve hizmetlerin toplamına denilmektedir. Milli Gelirin dönemler itibari ile göstermiş olduğu değişiklikler ekonominin performansının hassas bir göstergesi olmaktadır.
Milli gelir göstergelerinin piyasalara etkisini anlatmadan önce sizlere milli gelir göstergelerinin nasıl değerlendirildiğini anlatacağız. Yıllık büyüme oranları değerlendirmeye alındığı zaman, aynı zamanda nüfus artış hızları da göz önüne alınmalıdır. Eşit seviyelerde büyüme oranları gözlemlenen iki farklı ülkede nüfus artış hızları farklı olur ise, büyümenin refah seviyesine etkisi de kaçınılmaz olarak farklı olur. Herhangi bir yılın ardışık olarak üç çeyreğinde büyüme oranlarının düşük seyretmesi reseyon tehlikesinin başlangıç sinyali verdiği olarak gösterilebilmektedir. Buna rağmen ardışık olarak yüksek olan büyüme oranları da bir büyüme ivmesinin varlığı olarak da yorumlanabilmektedir. Sürdürebilir bir ekonomik büyümeden söz edilebiyor ise;büyüme hızlarının yüksek olduğu bir yılda yatırım ve ihracatların duraklaması gibi bir durum da söz konusu bile olamaz.
GSMH(Gayrisafi milli hasıla)’nın mutlak değerinin her yılın üç aylık dönemlerinde aynı olma olasılığı söz konusu olmamaktadır. Kış koşulları sebebi ile üretilen mal ve hizmetlerin toplam değerleri yılın ilk üç ayında daha düşük olmaktadır. Kıpırdanmalar ikinci çeyrekte başlamaktadır. Üçüncü çeyrekte tarımsal üretim sebebi ile yükselmeler görülmektedir. Son çeyrek ile beraber ise canlanan sanayinin de katkıları ile üretimin toplam değeri yılın en yüksek seviyesine ulaşmaktadır. Bu sebeple herhangi bir dönemde olan büyüme oranını bir önceki dönem ile karşılaştırmak yanıltıcı sonuçlara neden olabilmektedir. İç talepte olan artış hızının GSYİH (Gayrisafi yurt içi hasıla)’ daki artış oranının üstünde olması ise ekonominin aşırı derecede ısındığına yönelik kuşkuları arttırmaktadır.
Gayrisafi yurt içi hasılada olan “gerçek” artış oranının yani büyüme oranının ya da hızının yükselmesi toplumsal ve ekonomik yaşamı tamamıyla etkilemektedir. Yüksek büyüme oranı, iş imkanlarının çoğalması ise, satış ve kârların artmış olması anlamına gelmektedir.
- Büyüme oranlarının her bir puanı, yaklaşık yüz beş bin arasındaki işsize iş kapısı açmaktadır.
- Yeni işler kuranların sayısı artmaktadır. Buna karşın iş feshi ve terkler de azalmaktadır.
- Mevcuttaki iş yerlerinin satış ve kârının yükselmesi, piyasalarda iyimser rüzgârlar esmesine neden olmaktadır.
- Gelir artışı otomotiv, inşaat ve dayanıklı tüketim eşyaları gibi sektörlerin canlanmasını sağlamaktadır.
- Borsa endeksi hızlı büyüme dönemlerinde, diğer koşullar da elverişli ise, daha istikrarlı ve hızlı bir artış göstermektedir.
- Büyüme dönemlerinde iktidarda olan partinin, yapılacak olan seçimlerde kazanma şansı artmaktadır.
- Gelirin yükseldiği ve iş imkânlarının arttığı dönemlerde, evlenmeler de artmaktadır.
- Büyüme hızının gerilemesi ise yukarıda yer alan etkilerin tam tersinin ortaya çıkmasına neden olmaktadır.
Milli gelir göstergeleri, belli bir üç aylık dönem tamamlanmasının ardından 70 ile 90 gün sonra açıklandığından dolayı döviz,para, ve sermaye piyasasında olan sert ve ani değişimlere yol açmaz. Bunun nedeni piyasa oyuncularının ekonominin gidişini gözlemlediklerinden dolayı beklentilerin çok öncelerden satın alınmış olunmasındandır. Buna karşın milli gelir göstergelerinde olan değişim trendleri de diğer makro ekonomik göstergeleri ve piyasaları etkilemektedir.
Türkiye Devleti’nin Cumhuriyet Dönemi süresince ortalama büyüme hızı yüzde 5 civarındadır. Belli bir yılda olan büyüme hızı bu yüzde beşlik oranın altında olduğu zaman faiz oranlarının düşürülmesi gündeme gelebilmektedir. Çünkü faiz oranları gerilediği zaman tüketici,yatırım ve işletme kredilerinin kullanımı artmakta ve büyüme ivmesi güçlenmektedir. Faiz oranlarının düşmesi kısa vadeli olarak portföy sermayesinin girişini azaltabileceğinden dolayı kurlar da bir süre yükselme eğilimlerine girebilmektedir. Düşük büyüme oranları da ekonomi geleceği hakkında endişelere yol açtığı zaman bono piyasasında faiz oranlarını yükseltmektedir.
Milli Gelir Göstergelerinin Piyasalara Etkisi
Milli gelir göstergelerindeki yükseliş, hazine bonosunun ve devlet tahvillerinin değerlerini düşürmektedir. Düşük olan büyüme oranı ise, hisse senedi borsa endekslerinin yatay olarak seyir izlemesine yol açabilmektedir. Bunun nedeni ekonomide olan iç ve dış talep daha düşük hızlarda arttığı zaman, borsaya kote edilmiş olan şirketlerin üç aylık kârlarında var olan artış hızının da düşmüş olmasıdır. %5’in üstünde olan büyüme oranları borsaların endeksini yükselten bir etki yapmaktadır. Büyüme döneminde talep ve satışların canlanması şirket kazançlarını da arttırdığından dolayı hisse senetleri daha çok ilgi görmektedir. Aynı süreçte de yabancı sermayelere girişi de arttırdığından dolayı kurlardaki artış eğilimleri zayıflamakta ve lira da değerlenmektedir.
Piyasalar, milli gelir göstergelerine tepki verirken aynı zamanda, büyümenin de sürdürülebilir olup olmadığını büyüteç altına almaktadır. Ekonomi büyürken,cari işlemler açığı ve enflasyon oranı da yükseliyor ise, faiz oranlarındaki yükselme de gündeme gelebilmektedir. Bu yükselme beklentisi borsadaki önü alınamaz yükselişi bir noktaya dek önleyebilmektedirler.