İktisadi konulardan birisi olan “Say Yasası” önemli ve merak edilen bir konudur. Bu kavram ilk olarak “Jean Baptiste Say” tarafından öne sürülmüş, ekonomi ile alakalı bir yasadır. Bazı iktisatçıların temel felsefesi olmuş ve bu felsefe etrafında şekillenmişlerdir. Ekonomi alanında bir takım işlemlerin gerçekleşmesini sağlamak isteyen kişiler bu alanda yer alan bazı terimlerin ve kavramların anlamlarını bilmesi ve anlaması gerekir. Ekonomi alanında birçok terim, kavramın bulunduğunu ve karmaşık bir alan olduğunu hepimiz bilmekteyiz. Bu tanım ve kavramlar arasında en başta gelenler arasında doğal olarak Say Yasası yer alır.
Say Yasası Ne Anlama Gelir?
Say Yasası genel tanımıyla iktisatçılar tarafından kabul görmüş, felsese olarak benimsenmiş olan bir yasadır. Bu yasanın temelinde “her arz kendi talebini yaratır” prensibi yer alır. Bu prensibi açıklayacak olursak üretilmiş olan ürün ve/veya hizmet piyasada mutlaka yerini bularak satılacaktır. Bu kurallar işlediği zaman genel veya kronik olarak herhangi bir talep yetersizliği veya arz fazlalığı oluşmayacaktır. Say yasasının gerçekleşmesinin bazı unsurlara bağlı olduğu unutulmamalıdır. Bu unsurlar şu şekildedir:
- Üretilmiş olan malların fiyatları bu malların üretimindeki maliyetlerine eşit olmalıdır.
- Malların maliyetleri, alacak kişilerin gelirlerine eşit oranda olmalıdır.
- Elde ettiğiniz gelirin tümü harcanmalıdır.
Yukarıdaki unsurlar dikkate alındığında yani üretilen malların fiyatı oluşan maliyet ile aynı oranda olduğunda, oluşan maliyetin alıcıların gelirleriyle eşit olduğunda ve kazanılan gelirin tümü harcandığında Say yasası işleyecek ve piyasada üretilmiş olan tüm mallar satılacaktır. Say yasasının genel hatlarına göre iktisatçılar parayı tamamıyla nötr olarak kabul ederler. Ülke ekonomisinin gelişiminde paranın ekonomiye hiçbir katkısı bulunmadığını söylemektedirler. Ek olarak parayı bir unsurdan ibaret olduğunu da belirtilmişlerdir. Ekonominin kötüye gidişinde paranın etkisinden değil var olan sıkıntıların sadece üretimdeki eksiklikten kaynaklandığı şeklinde yorumlamaktadırlar.
Say Yasası’na göre üretilmiş ürünlerin piyasada her zaman alıcısının var olduğu vurgulanmaktadır. Tabi ki bu durumun tam olarak gerçekleşebilmesi için var olan unsurlara uygun hareket etmekten geçmektedir. Mesela piyasaya sürekli olarak bir ürün sunulur ise piyasada ürün var olacak ve satışlar da aynı oranda artacaktır. Dediğimiz gibi unsurlar burada çok önemlidir. Satışların arttığı ve ürünlerin tamamının satılması ile beraber elde edilen gelirin tamamının harcanması yeniden yatırım yapılarak piyasaya ürün sunulması bir döngü haline gelecek, her döngü başında ekonomi daha iyiye gidecektir. Hayatta birçok kanun, yasa vb. şeyler var, her birinin farklı farklı kuralları, prensipleri bulunur ve bunlara uygun hareket edilmesini gerekli kılar. Bu nedenle her şeyi kuralına göre yaptığımız sürece başarılı olamamamız gibi bir durum söz konusu olmayacaktır.
Say yasasını kabul edip, benimseyen bireylerin varlığının fazlalığı kadar kabul etmeyip eleştirenlerin sayısı da bir o kadar fazladır. Eleştiri yapan bireylerin en çok karşı oldukları durum elde edilen gelirin tamamının harcanması olayıdır. Bu bireylere göre elde edilen gelirin hepsi harcanmamalı, tasarruf edilmelidir. Ancak tasarruf yoluna gidildiği taktirde Say Yasasının bir unsuru çiğnenmiş olacak ve bu yasa geçersiz sayılacaktır. İktisatçılar ise bu duruma, gelirlerin hepsinin harcanmadığı taktirde önümüze bir arz fazlalığı çıkacağı şeklinde bir açıklama yapmışlardır. Sonuç olarak, birikimleri yeniden değerlendirerek yatırıma dönüştürdüğümüz zaman ne arz fazlalığı ne de talep yetersizliği oluşmayacak, var olan tüm ürünler satılacaktır. Piyasada üretilen ürünün hepsinin satılması sonucunda ekonomi başarılı bir yol çizecek, kazançlar artacaktır.